Sokağın Güncesi

Tuğbanur Toprak

Merhaba sevgili okuyucu, ben Tuğba.  Dubala’nın bu köşesinde sizinle birlikte her gün yanından geçtiğimiz, bazen bir şekilde hayatlarımıza dahil olan insanların yaşantısına konuk oluyoruz. 

Bu seride bizler sadece gözlemciyiz. 

Sevdiğimiz birinin doğum gününde koşarak gittiğimiz mahallemizin çiçekçisi, zamanımız kalmadığında atladığımız bir takside sohbet ettiğimiz sürücü, bozulan musluğumuza koşarak gelen tamirci…Yani günlük hayatta bizlere yardım eden, alışverişimizi yaptığımız insanlar bu satırlarda başrolde. 

Sizi elinizden tutup sokağa çıkarmayı da ihmal etmiyorum. Bazen farklı yerler göreceğiz, bazen de gözümüz kapalı gezebileceğimizi düşündüğümüz sokakları yeniden keşfedeceğiz. Belki de hiç bilmediğimiz kültürlerden insanların alışkanlıklarına heyecanla ortak olacağız. 

Açıkçası ben de sizinle birlikte yola çıkıyorum. Hazırsanız başlayalım. Zira pek heyecanlıyım!

Bir gün önceden:

Güneşli bir cumartesi sabahı. İstanbul Film Festivali için önceden kaptığım biletlerim ve ben sinema günü yapmak için evden çıkıyoruz. Güneşli günlerin içime yerleştirdiği kıpırtıyı görmezden gelemiyorum. Evin yokuşundan inip, durağa giden cadde üzerinde yürüyorum. Aktarın sokağın kenarına dizdiği lavantaların kokusu burnuma çarpıyor. Yarın bu lavantalar hakkında konuşacağımızdan habersiz yanlarından geçiyorum. Sonra tanıdık simalara rastlıyorum. Selamlaşıyoruz. Haberli bir kahve içmek üzere sözleşiyoruz. Ardından mahallemizin çiçekçileri Ayşe Hanım ve Refik Bey’in yanına uğruyorum. Yarın onlarla bir gün geçirmek istediğimi söylüyorum. Beni kırmıyorlar. Sabah kaç gibi geldiklerini konuşuyoruz. Yıllardır aynı mahallede esnaflık yapan babacığımın adını anıyoruz. “Evet, onun kızıyım” diyorum. Halihazırda birbirimizi tanıyor gibi hissediyoruz. Yarın geri dönmek üzere yanlarından ayrılıyorum. 

Pazar günü:
Her sabah olduğu gibi Paskalya’ya denk gelen bu pazar sabahında da erkenden uyanıyorum. Zihnimde kendimce kurduğum romantik düşüncelerim geziniyor. Paskalya sabahı, mahallemizde kendimi bildim bileli görmeye alışık olduğum çiçekçilerimiz ile vakit geçireceğim. Bu kadar çok kültürlü bir yerde olmak onlar için ne anlam ifade ediyor, merak ediyorum. 

İkisi kadın biri erkek, oldukça zevkli giyime sahip üç turist çiçek almak için duruyor. Ayşe Hanım, sadece beden dilini kullanarak kendini ifade ediyor. Demeti 50 lira olan çiçek için cebinden 50 lirasını çıkarıp gösteriyor ve alışveriş tamamlanmış oluyor.

Evden çıkıyorum. Ayşe Hanım, bostanın karşısındaki ağacın altına çiçeklerini yerleştirmiş. Kendisini de hemen ağacın arkasındaki bankta otururken buluyorum. “Havaya bugün ne oldu böyle” diyerek sohbetimize başlıyoruz. Bir önceki güne göre oldukça serin. Biz sohbet ederken arada da müşterileri geliyor. 

Turistlerin taze çiçeğe ilgisi büyük. Ayşe hanım turistlerle hiç İngilizce bilmemesine rağmen oldukça iyi anlaşıyor. İlk gördüğüm sahne bu oluyor. İkisi kadın biri erkek, oldukça zevkli giyime sahip üç turist çiçek almak için duruyor. Ayşe Hanım, sadece beden dilini kullanarak kendini ifade ediyor. Demeti 50 lira olan çiçek için cebinden 50 lirasını çıkarıp gösteriyor ve alışveriş tamamlanmış oluyor. 

Ardından yanıma dönüyor. Sohbetimize kaldığı yerden devam ediyoruz. 25 yıldır Kuzguncuk’ta çiçek sattıklarını, aslında burayı tesadüf eseri bulduklarını, mahallenin artık eskisi gibi olmadığını anlatıyor. Farklı din, dil ve kültürlerden insanlarla bir arada yaşadığımız bu yer hakkında ne düşündüğünü soruyorum. Özellikle de bu kültürlerden insanların özel günlerinin satışlarına etki edip etmediğini merak ediyorum. Sorularımda kültürel konulara öncelik veriyorum.  Fakat Ayşe Hanım’ın cevapları ile zihnimdeki beklentilerimin uyuşmadığını anlıyorum.

Bana göre mahalle demek çok tipten insanın bir arada bulunduğu yaşam alanları demek. Eğer ki bir mahallede büyüdüyseniz, farklı renklerden insanlara zaten alışık olmanızı beklerim. Ayşe Hanım ile bankta oturduğumuz anlar boyunca bunu kendi gözlerimle görebiliyorum. Geçerken selam verenler, “bakın ben esnafı bile tanıyorum” imajı çizmek isteyenler, hatta ve hatta mahallemizin meczubu bile bir “kolay gelsin” demeden geçmiyor. 

Ayşe Hanım ile sohbetimiz sırasında “olayları romantize etmeyi seven” bir insan olduğumu düşünüyorum. “Nasıl yani kimse bir yumurta bile mi getirmedi?” diye soruyorum sürekli. Ayşe Hanım’ın pek umurunda olmadığı her halinden belli.

Şimdiyle geçmişi kıyas etmeye başlıyoruz. “Ee şimdi daha iyi değil mi?” diyorum. “Senin istediğin kişiyle birlikte olma hakkın oluyor.” Ayşe Hanım’ın yeni nesil gençlere güvenmediği belli. Yine kendi romantikliğim ile baş başa kalıyorum.

Anlatmaya devam ediyor. Mahalle her geçen gün kalabalık olsa da, eskiden paranın daha bereketli olduğunu konuşuyoruz. Evde oturmanın, başkasından para beklemenin ona göre olmadığını söylüyor. Çalışmaya ilk olarak 15-16 yaşlarında, evlendikten hemen sonra başlamış. Romantik hallerim rahat durmuyor. “Beyefendi ile evlenmeden önce birbirinizi tanıyor muydunuz?” diye soruyorum. Benim zihnimde daldığım düşünceler ile Ayşe Hanım’ın cevabı yeniden farklı çıkıyor. “O zamanlar büyükler ne uygun görürse kabullenirdik” diyor Ayşe Hanım. Şimdiyle geçmişi kıyas etmeye başlıyoruz. “Ee şimdi daha iyi değil mi?” diyorum. “Senin istediğin kişiyle birlikte olma hakkın oluyor.” Ayşe Hanım’ın yeni nesil gençlere güvenmediği belli. Yine kendi romantikliğim ile baş başa kalıyorum. 

Ayşe Hanım’ın konuştukça açıldığını fark etsem de çekinik birisi olduğunu gözlemliyorum. Yaz kış, her gün geldiklerini söylüyor. Buna rağmen hiç zorlukla karşılaşmadığını anlatıyor. Bunu söylerken, içtenlikle söylediği her halinden belli. “Yazın olsa sıcak, kışın olsa soğuk” diyorum. “Ne yapayım alıştım artık” diyerek karşılık veriyor. O esnada üzerindeki giysiler gözüme çarpıyor. Çok da kalın giyinmediğini geçiriyorum içimden. Ona rağmen üşümediğini söylemesi gerçekten alıştığının göstergesi gibi geliyor. “Tüm işler zor ama insanlarla uğraşmak biraz daha yorucu değil mi sanki?” diyorum laf arasında. Yine aynı samimiyetle zorlanmadığını söylüyor. Hayret ediyorum. Halbuki ben kendi işim için aynısını düşünmüyorum, bunu kendisiyle de paylaşıyorum. Biraz da o beni dinledikten sonra vedalaşıyoruz. Herkes hayatına kaldığı yerden devam ediyor. 

Sokağın Güncesi
Okuyucu Derecelendirme0 Oy

Custom Sidebar

You can set categories/tags/taxonomies to use the global sidebar, a specific existing sidebar or create a brand new one.

Top Reviews