Ah şu mükemmelliyetçilik…
Kimimizde az, kimimizde fazla,
Kimimizde bir alanda, kimimizde pek cok alanda,
Çeşit çeşit biçimde, farklı farklı yoğunlukta
Ama illa da mevcut zihinlerimizde …
İnsan olmanın doğası;
Bir makine misali; zihinlerimizin İnsanı hep daha ‘iyi’ yapma çabası;
Daha “başarılı”
Daha “zengin”
Daha “güzel”
Daha “yakışıklı”
Daha “zayıf”
Daha “zeki”
Daha “yetenekli” oldurtma uğraşı.
İnsanı en “ideal”, en “mükemmel” haline kavuşturma telaşı…
Kulağa ne güzel geliyor bu vaatler aslında! Nasıl da heyecan verici. İnsanın bunlara kapılmamasi nasıl mümkün? Zihnin ortaya attığı o mükemmellik hali sürekli gözlerimizin önüne serilirken, nasıl kapılmayalım o vaatlere?
Elimizde değil. Az veya çok cezboluyoruz o “daha……” hallerimize…
Onlara erişmek için çabalayip duruyoruz ömrümüz boyunca.
Bir de üstüne;
İnsana kendinden şüphe ettirerek para kazanan dış dünya;
Nasıl da destekliyor şu mükemmelliğe erişme ideallerimizi.
“Onu al”
“Bunu sür”
“Oraya git”
“Bunu giy”
“Oran öyle”
“Buran şöyle”
diyerek sürekli bir şeyleri değiştirten, farklı olmaya teşvik eden bir sistem…
“O gelecek “daha iyi” hallerine erişebilmek uğruna yol alırken nasıl da şu anımızda kendimizi “ yetersiz, eksik, değişmeli” olarak görüyoruz farkında olmasak da. Şimdiki anımıza kırbaçlar ata ata ilerideki o mükemmele gözümüzü dikmişiz, yol alyoruz.”
İster istemez maruz kalıyoruz şu mükemmellik vaatlerine dört bir yandan: kendi zihnimiz bir yana, dış uyaranlar bir yana; hepimiz bir miktar etkilenebiliyoruz bu bombardımandan.
Neden hep bir şeyler eksik/fazla?
Neden bazı seyler olduğu gibi tamam değil? Nedir bu tamir çabası?
Neyi düzeltip duruyoruz? Neden hep değişiyoruz?
İleride kavuşacağımız o mükemmellik halleri uğruna nasıl da şu anımızı feda ediyoruz aslında.
O gelecek “daha iyi” hallerine erişebilmek uğruna yol alırken nasıl da şu anımızda kendimizi “ yetersiz, eksik, değişmeli” olarak görüyoruz farkında olmasak da. Şimdiki anımıza kırbaçlar ata ata ilerideki o mükemmele gözümüzü dikmişiz, yol alyoruz.
Peki o mükemmele kavuşuyor muyuz? Muradımıza eriyor muyuz? Onu da bilmiyoruz ki…
Ya şu “an” ben tamamsam? Ya olduğum halimle tastamamsam?
Yaptıklarımla, yapmadıklarımla, yapamadıklarımla,
Tüm kararlarımla,
Tüm yaşanmıslıklarımla ve yaşayacaklarımla
standardın altında ya da üstünde kalan her bir parçamla
olduğum gibi ben tastamamsam?
“Ve bir bireyin en büyük devriminin mükemmellik vaadleri karşısında
“HAYIR! Ben tamamım. Ben TASTAMAMIM” diyebilmek olduğunu düşünüyorum. İnsan doğasının eksikliğine kabul, saygı, anlayış ve şefkat olmayan hiçbir mükemmellik vaadinin doğruluğuna inanmıyorum!”
İşte o zaman o “mükemmel olmayan” her bir parçamla asıl“mükemmelliğe” kavuşuyorum.
Zihnimin bana “tamam değil” dediği yerde, her bir yanımla “tamam” olabiliyorum.
İşte tam o zaman olduğum halim her neyse ona sahip çıkabiliyorum, onun sorumluluğunu alabiliyorum.
Sevmesem bile “eksik/kusurlu” yanlarıma kucak açabiliyorum.
Ve böylelikle kendimi o mükemmellik darbelerinden korumuş oluyorum.
Canımın yanması nasıl da hafifliyor o zaman.
Hep bir mükemmellik noktası hedeflemek, kendine ister istemez “kusurlusun/kabul edilemezsin/yetersizsin” demek büyük bir darbe aslında.
O darbeler azaldıkça ne kadar da ferah yollar, ne kadar da hızlanıyor atılan adımlar…
Varılacak hedefler ne kadar daha somut/gözle görülür oluyor, nasıl da tek bir nokta olmaktan çıkıp çok yönlü bir boyut alıyor…
Mükemmel olmamayı, sadece kendin olmayı ve kendin olarak yol almayı seçmek ne de güzel yollar vaat edebiliyor oysa!
Bu demek değil ki kendimizi geliştirmeyelim. Olduğumuz yerde kalalım.
“Ben tamamım!” demek kendimizi “daha iyi” kırbaçlarından azade etmek demek.
Şimdiki AN’a kabul, anlayış ve şefkat getirebilmek demek.
Ve yolumuza olduğumuz halimize sahip çıkarak devam edebilmek demek.
O zaman engeller, zorluklar ve meseleler daha bir farklı geliyor gözümüze.
Standartlara/kalıplara sıkışmadan daha ele alınır, daha çözülebilir oluyorlar sanki.
“iyiliğin/güzelliğin/başarının” karşıtının “kötülük/çirkinlik/başarısızlık” değil; “mükemmellik” olması gerektiğini düşünüyorum.
Mükemmelligi şimdiki An’ı heba eden, gelecek ile ilgili erişilmesi bile garanti olmayan vaatler veren bir illüzyon olarak görüyorum.
Zihinlerimizde ve içinde yasadığımız sistemde maruz kaldığımız bu olgunun nasıl da İnsan potansiyelini köreltebileceğini fark ediyorum.
Asıl mükemmeliğin şimdiki “an”ın ta kendisi olduğu İnsan yasamını, “daha iyi”lestirmek uğruna nasıl da harcayabildiğini, hayretler içinde sorguluyorum.
Ve bir bireyin en büyük devriminin mükemmellik vaadleri karşısında
“HAYIR! Ben tamamım. Ben TASTAMAMIM” diyebilmek olduğunu duüşünüyorum. İnsan doğasının eksikliğine kabul, saygı, anlayış ve şefkat olmayan hiçbir mükemmellik vaadinin doğruluğuna inanmıyorum!
EN büyük özgürlük mükemmel olmamak.
“daha güzel”
“daha zayıf”
“daha uzun”
“daha yetenekli”
“daha başarılı”
olmamak en büyük güzellik, zenginlik!
İnsan doğasına, olduğu haline, eksikleri ile tamam oluşuna, tastamamlığına saygı duymak en gerçek güzellik!
Bu nasıl bir paradokstur bilmiyorum ama;
Asıl mükemmellik; mükemmel olmamaktan geçiyormuş meger…