Soru 1: Sizce dünyanın sonu nasıl ve hangi nedenlerden dolayı gelecek?
İnsanlığın üremesi… Üreme içgüdüsü soyun devamı olmasına rağmen bu güdü insanlarda tam tersi bir amaca hizmet edecek gibi görünüyor. Kaynakların dengesiz ve adaletsiz kullanımı bu süreci de hızlandıracak galiba.
Soru 2: Kıyamet senaryolarından mı daha çok korkarsınız? Yoksa kendi kişisel kıyametinizden mi?
Kıyameti “senaryo” benim kişisel yok oluşumu ise “kıyamet” olarak adlandırmakla bana cevap şansı bırakmıyorsun zaten. İnsanın dünyadaki kendi macerasını deneyimlemesi somut bir süreç. Biz yokken de dünya vardı ve muhtemelen bizden sonra da varlığını sürdürecek. Ölmekten korkmuyorum, yazmak, okumak ve yaşamak istediğim şeyler var, onların yarım kalması nahoş bir duygu ama zaten yarım kalmama ihtimali de yok gibi. Aynı şey bu güzel gezegenin kaderi için de geçerli. Uzaktan baktığın zaman bu gezegen ne kadar güzel ve şefkatli. Bir amacı varmış gibi görünüyor ama ne bizim bireysel hayatlarımızın ne de bu şirin gezegenin bir amacı yok aslında. Biz böyle bir şey atfediyoruz hayatlarımıza ve dünyamıza. Kişisel olarak estetik bir hayat arzuluyorum. Hem kendim için hem üzerinde biraz zaman ve yer işgal ettiğim bu gezegen için… Yarım kalacak olan hiçbir şeyden de korkmamayı öğrendim. Ölüm bir yarım kalıştır, onun da korkutucu bir yanı yok aslında. Belki üzücü olabilirdi ama yarım asrı devirince onu da geçiyorsun.
Soru 3: İklim krizi gibi gerçek felaketler kapımıza dayanmışken, toplumun çoğunluğu neden felaket senaryolarına inanmaya daha çok meyilli? Komplo teorileri insanları hangi yönlerini besliyor sizce?
Komplo teorisi tanımı, her şeyin doğal, öznesiz ve amaçsız bir seyir izlediği inancı kadar saçma geliyor bana. Ortada bilmem kaç ailenin planladığı bir komplo yok elbette ama bu da komplo olmadığı anlamına gelmiyor. Bazı komplolar öznesiz ve amaçsızca da oluşabiliyor. Kendi anlık çıkarlarından başka bir şey düşünmeyen ve umursamayan kuşaklar işin başına geçtiği zaman, kendiliğinden bir komplo da kurulmuş oluyor. İstersen Demirel gibi cevap vereyim: Komplo varsa teorisi de yapılır. Komplo teorisinin de kaliteli ve iç tutarlılığı gözeten versiyonları var. Çok da yabana atmamak gerek bazılarını. Komplo teorisi her şeyden önce bir edebiyatçının gülüp geçeceği bir şey değil, arkasında bir kurgu, hatta bazen güçlü bir hikaye olabiliyor. Günlük kamusal alanı tanımlamaya çalışırken bunları referans almaktan kaçınmalı elbette. Ama komplo teorilerinin eğlenceli olduğunu da inkar edemem şahsen. Bir ara komplo teorilerinin yayımlandığı bir internet sitesi vardı, çok eğlenceli ve ufuk açıcıydı. Ezcümle, komplo teorileri de hayatın bir yönünü açıklar. Her şeyin rastgele ve öznesiz gerçekleştiği algısını sorgulatması bile fikir dünyamıza önemli bir katkıdır. Paranoyaya seviyesine varmadığı sürece. Ama zaten öyle de bir laf vardır ya: Paranoyak oluşun takip edilmediğin anlamına gelmez.