Yapay Zekanın Bize Kurduğu Tuzaklar

Dr. Rıza C. Berkan

Güney Afrikalı doktor Christiaan Barnard 1967 yılında ilk kalp naklini gerçekleştirdiğinde ufak bir çocuktum. Benim bilim ile ilk tanışmam böyle oldu diyebilirim. Ardından yıllar geçti, kalp, karaciğer ve böbrek gibi organ nakilleri rutin hale geldi. Hatta bu organların kara borsa piyasaları bile türedi. Sonra bizim nesil 6 milyon dolarlık biyonik adamla tanıştı  televizyonda. Kollar bacaklar, iç organlar, vesaire, robot insan karışımı bir yaratıktı biyonik adam. Saatte 120 km hızla koşup arabaları sollardı. Yıllar yılları kovaladı, akla gelecek her türlü fantezi filmlerde ve televizyonda işlendi. Uzay yolu serisinde aklımızı zorlayacak yaratıklar geceleri kabusumuz oldu. Her şey düşünüldü, ama bir şey hiç işlenmedi. Beyin nakli!

Son 70 yıldır televizyon çıktıktan beri hiç beyin nakli fantezisi ile karşılaştınız mı? Son derece anlamsız bir konu olsa da böyle bir fantezinin bugüne kadar pek ilgi görmemesinin ardında bazı enteresan nedenler var. Birinci neden insan beyninin bizi tanımlayan bir unsur olması. Tıpkı “Parmak izi” gibi, veya” DNA” gibi. Beynin nakli demek aslında beyin haricindeki bir vücudu nakil etmek demek. Ölmüş bir vücuda girmek gibi. Tıbbi zorlukları konu bile etmiyorum. Olması imkansız bir fantezi. Ölüler ayaklanıp zombi olunca insanlar seyretmekten zevk alıyorlar, ama her nedense beyin nakli fantezisinin “show business” da pek bir eğlence değeri yok. Bu bile kendi başına enteresan bir durum bana sorarsanız.

Peki teknoloji dünyasında nasıl bakıyoruz insan beynine? Neredeyse bir “tanrı” statüsünde, son derece mükemmel, eşi benzeri olmayan bir organ. Aman nazar değmesin dercesine. Özellikle bilgisayar ürünleri için son derece ulaşılması gerekilen bir kilometre taşı. Yine eski jenerasyonlar hatırlayabilir, “Elektronik Beyin” benzetmesi bir zamanlar dünyayı kasıp kavurmuştu. “Canon” firmasının hesap makinaları bize bu gizemli dünyadan yeşil neon ışığıyla göz kırpardı. Hep o 8 rakamının nasıl bir sürü rakama dönüştüğünü merakla izlerdim.

70’li ve 80’li yıllarda “Elektronik Beyin” yutturması sayesinde büyük firmalar dünya çapında satışlar yaptılar. Bu terminolojinin gazı kaçınca hemen arkasından “Yapay Zeka” fantezisi pompalandı Hollywood tarafından. “Uzay Yolu”, “Yıldız Savaşları” derken bir sürü akıllı robot filmleri çıktı piyasaya. Hepsini sıralamaya sayfalar yetmez, ama “2001 Space Odeyssey” adlı film bunların içinde en öne çıkanlardan biridir. O meşhur filmde “Hal” adındaki bilgisayar uzay gemisini eline geçirir ve insanları bu misyon için yetersiz bulur. Seyredenler hayran kalır. Benim çocuk aklım dahil.

Yapay Zeka terminolojisini ortaya atan profesör John McCarthy LISP programlama dilini icat eden bilim adamıdır. Maalesef bu terminoloji daha baştan yanlış bir kavram yaratır. Burada söylenilmek istenen yapay yollarla yaratılan zekadır. Yoksa “zeka”nın doğalı yapayı olmaz. Zeka zekadır. Bilgisayarı icat eden İngiliz matematikçi Alan Turing’in de kastettiği de buydu. “Imitation Game” (benzetme oyunu) diye yazdığı makalede yapay bir beynin (ki bilgisayardır bu) doğal bir beyne benzemesini ima etmişti. Yani yapay olan beyindir, zeka değil. McCarthy’nin azizliği deyip geçelim.

Yapay zeka ile kastedilen bilimsel olgu bir araç değil, bir seviyedir, bir sonuçtur. O sonuca ulaşmaya çalışan bir robotun/bilgisayarın programlanmış direktiflerin dışına çıkıp kendi çözümlerini üretmesi  beklenir.

Tabi ki bu arada Türkçe tercüme katliamından bahsetmeden geçemeyeceğim. Atatürk niye Türk Dil Kurumu’nu kurmuş diye merak edenlere ve o kurumu batıranlara örnek olsun. Doğru tercüme “Yapay Akıl” dır. Zeka ile akıl arasında ki farkı zamanın tercümanları es geçmişler. Zeka problem çözme yeteneğidir. Kargalar da zekidir. Akıl ise eğitim ve tecrübeyle gelişen yargı ve yorum yapma yeteneğidir. Zekayı da kapsar. Akıl (sapient) insanı tanımlar (homo sapiens). Yorumculuk yapan kargalar piyasaya çıkmadıkça onlara akıllı diyemeyiz. Yoksa varlarda ben mi bilmiyorum? Hiç kuşkusuz, yapay zeka derken kargalara özenmeye çalışmıyoruz.

Daha konuya girmeden bir sürü kavram karmaşasıyla cebelleşiyoruz. Sonuçta gelmek istediğim nokta o tapılan ve örnek gösterilen insan beyninin aslında o kadar da mükemmel bir organ olmadığıdır. Neden mi? Herhangi bir bilgisayar ürünü için şöyle bir reklam düşünün: Bu ürün bir insan kadar unutkan, kaypak, tembel, yalan söyleyen, ne yapacağı belli olmayan, mantık yerine duygusal olabilen, hemen yorulan, bağnaz olma kapasiteli, tabularla kendini sınırlayan bir üründür. Böyle bir reklam olabilir mi? Ama insan beyninin tabiatı böyledir. İnsanları çocuk yaştan eğitime sokarak bütün bu arızaları birer birer tamir etmeye çalışırız. Başarı orantımızı tahmin etmeyi size bırakıyorum.

Normalde reklam kampanyalarının insan beyni benzetmesinden uzak durmalarını beklememiz lazım. Bu konuda piyasalar hala kararsız. Büyük şirketlerin bazıları hala insan beynine benzeyen “yapay zeka” pazarlarken, diğerleri bundan uzak duruyor. Şu bir gerçek, akademik dünya tamamıyla “yapay zeka” terminolojisinden uzaklaştı. Buna en yakın “Computational Intelligence”  (Hesaplanabilinir Akıl) başlığını kullanılıyor.

Yapay zeka terminolojisini ilk sömüren şirket IBM oldu. 1990’lı yıllarda önce “Deep Blue” (derin mavi) bilgisayarı ile dünya şampiyonu Kasparov arasında satranç oyununu düzenlediler. Sonunda “Deep Blue” Kasparov’u yendi. Ardından yapılan röportajda benim gibi skeptik bilim adamlarının dikkatini çeken bir şey söyledi Kasparov. “Kendimle oynuyorum hissine kapıldım.” Sonra ortaya çıktı ki Deep Blue’ya,  Kasparovun eski oyunları yüklenmiş. Tam bir kepazelik olsa da bir şekilde konuyu geçiştirdiler. IBM bilgisayarlarını satmaya devam etti.

Ardından “IBM Watson” çıktı sahneye. Bu sefer televizyonda “Jeopardy” programında insanlarla yarıştı Watson ve kazandı. Sorulan sorulara doğru cevap vererek. Kimse de bir bilgisayarın database (veri belleği) ile bir insanı karşılaştırmanın anlamsızlığını tartışmadı o zaman. Bilim dünyası ise bıyık altından gülümsedi. İstatiksel metotlarla çalışan ve “What is X” başlığını tahmin eden program kimseyi pek heyecanlandırmadı bilim dünyasında. Ama IBM durmadı, bilgisayar satmakla yetinmeyip Watson programını satmaya kalktı. Bir çoğunuz bilir, Watson programı IBM için bir repütasyon kabusu oldu. Hiçbir işe yaramadığı gibi IBM hisselerinin devamlı düşmesine katkıda bulundu. Bütün Watson çalışanları birer birer işten çıkarıldılar.

Yapay zeka’nın kısa tarihinde “IBM” fiyaskosunu hatırlatan, aynı yolda inatla yürümeye çalışan şirketlerin başında Google geliyor. Japonların GO oyununu hatırladınız mı? Google’ın “Deep Learning” (derin öğrenme) algoritmalarının başarısı dünyada haber yapıldı. Bu arada “Deep” (derin) kelimesinin nasıl IBM kabusunu hatırlattığı da bir detay olarak kalsın. Hemen ardından “Google Doctor” adında Watson’a benzer bir çıkış yaptılar. Çok kısa menzilli olan bu başarısızlığın ardından Bert, şimdide “Lambda” adında konuşan chatbot (sohbet) sistemleri hakkında bir seri açıklamalar geldi. Son 5 yıldır üzerinde çalıştıkları geniş dil modellerini halka açma riskini halen almadılar. Bir istatistik cambazı olan Google bulut sistemine genç  beyinleri çekmek için sonunda buna benzer bir riski almak zorunda kalacak. Amazon ile kıran kırana geçen rekabetleri bunu gerektiriyor.

Gelelim Microsoft’a.  Microsoft’un son 10 yılda istikrarlı bir şekilde başaramadığı sohbet sitemlerini bir hatırlayalım:  “Ms. Dewey”, “Tay”, “Zo”, “ Clipper”, “Cortana”. Hepsi rafa kaldırıldı. Microsoft üst düzey yöneticilerinde utanma duygusu iş başvurusunda aranılan bir özellik olmasa gerek. Facebook’un “BlenderBot” ve Apple’ın Siri projelerini kızağa çekmeleri bu şirketlerde daha oturaklı kararlar verildiğinin bir kanıtı bence. İşi fazla bulandırmadan bu tür sevdalardan uzak durdular.

Microsoft’un bulut konusunda  yıllardır geriden geldiği at yarışında “Azure” sistemini empoze etmek için yaptığı en son halkla ilişkiler hamlesi ise ChatGPT ile yapılan ortaklık. OpenAI adında “halka açık” ve nonprofit (kar amaçlı olmayan) maskesiyle ortaya çıkan Elon Musk hemen nasıl kar yapacağının yol haritasını sosyal medya reklamlarıyla bize gösteriyor: “Fake Content” (uyduruk içerik). Arama motoru optimizasyonu (SEO) için herkesin büyük bir iştahla beklediği böyle bir sistem Google ve Youtube için tam manasıyla bir kabus. Arama sonuçlarının yarısının uyduruk olduğu bir Google düşünebiliyor musunuz? Musk Google’ı bu derece tehdit eden ChatGPT’yi kaldıraç gibi kullanıp kar yapabileceği bir komploya hazırlanıyor. 

ChatGPT nedir derseniz, Kenya’da saati 2 Dolara işe alınan binlerce insan kullanarak istatiksel bir harmanlama sistemi diye özetleyebilirim size. Sonuçta devasa bir veri tabanı kullanarak deep learning (derin öğrenme) amaçlı sinir ağları (neural networks) araçları kullanılıyor. Kullanılan teknikler yapay zeka teknikleri olsada ortaya çıkan sistem bir istatistik motorundan başka bir şey değil. Hani eşeği bağlasan oda konuşur derler ya, o kadar veriyi harmanlarsanız ve binlerce işçi kullanırsanız ortaya insanları şaşırtan sonuçlar çıkar. Fakat sağda solda yapılan analizlerde daha şimdiden ChatGPT nin uyduruk içerik yaratmaktan başka işlerde pek güvenilir bir kaynak olmadığı ortaya çıkıyor.  Buna ilaveten, bilgilerin nereden geldiği belli değil. İntihal yapma durumu da çok ciddi. Şimdiden New York eyaletinin eğitim kurumu ChatGPT kullanımını yasakladı. Diğerleri de mutlaka bunu takip edecekler.   

 İstatistiksel linguistics (dil bilimi) konusunu araştıranlar bilir ki istatistik ile ne kadar geniş dil modeli yaparsanız yapın doğal dil işlemleri belli bir seviyeden öteye gidemez. Bunun size en basit örneğini vereyim, deneyin. Şöyle bir cümle düşünün: “Timsahların akreplerle katıldıkları düğün partisi karakolda bitti.” Böyle bir cümlenin bugüne kadar hiçbir kimse tarafından kurulmadığına eminim. Ama siz okuyunca ne anlama geldiğini anladınız. Çünkü sizin beyniniz istatistik motoru değil.  ChatGPT, böyle bir cümleyi anlamak için birinin yazmasını beklemek ve onu veri tabanına almak zorunda. Buna yapay zeka denemez. Diyenlere inanmayın, size bir şeyler satmak istiyorlardır.

Neredeyse 30 senedir yapay zeka konusunda bir fiil çalışan biri olarak şunu söyleyebilirim ki, maalesef, son derece uydurma bir dünyada yaşıyoruz. Yapay zeka denince her türlü pazarlama tuzağı etrafımızı sarmış durumda. Kapitalizmin yarattığı Elon Musk gibi yüz karaları insan topluluklarını manipüle etmeyi kendilerine iş edinmiş durumdalar. Foyaları çıkana kadar bu boruları öttürecekler.

Peki hiçbir yapay zeka uygulaması yok mu dünyada? Tabii var. “Boston Dynamics” adlı şirketin ürettiği robotlara bakın. “NASA”, “Airbus”, “Pfizer”, “BMW” gibi bir sürü kurum yapay zeka metotlarını sessiz sedasız kullanıyor.  Ama hepsi bilimsel limitlerin sınırlarındalar. Hiç birinin haykırıp reklam yapmalarına ihtiyaçları yok. Fırtınalı bir havada görüş mesafesinin sıfır olduğu bir uçuşta siz içkinizi yudumlarken yapay zeka sizin uçağınızı havaalanına indiriyor. Sizin ruhunuz bile duymuyor. İşte böyle bir teknolojinin  sizin tüylerinizi ürpertmeye hakkı var. Diğerleri ise kargaların bile şüpheyle baktığı bir tuzak.

Custom Sidebar

You can set categories/tags/taxonomies to use the global sidebar, a specific existing sidebar or create a brand new one.

Top Reviews