Komşunun Tavuğuna Duyulan Milyonlarca Yıllık Özlem

Ozan Olguner

“Yakın dönemde daha çok duymaya başladığımız transhümanizm ve uygulamaları aslında bizden çok daha eskidir. Türkçe kullanan kültürlerde komşunun tavuğu ‘kaz görünür’ken, İngilizce kullanan kültürlerde de komşunun çimeni her zaman daha yeşildir! (Neighbour’s grass is always greener.) Yani mevcut imkanlardan hoşnut olmayıp fazlasını isteme hali, tüm sosyal kültürlerde yaygındır. Her kültürün, mevcut şartların kabulündeki erdemi öven spritüel öğretisinin takipçileri azınlıkta kalmakta ve yine toplumun hakim kültürü, “daha fazlasını” isteyenlerden oluşmaktadır. Bu durum, tarih ve öncesi çağlarda da farklı değildi…”

Transhümanizm; insandan birkaç milyon yıl daha eski bir kavram. Gezegenimizde bizden daha önce yaşamış olan benzerlerimizden, homo-erectus ve homo-habilis, bir noktada, günümüzde ‘oldowan’ adı verilen bir gereç geliştirir: Tek el ile kavranabilecek büyüklükte bir taşın 7-8 kez yontulmasıyla oluşan, tek parçadan oluşan bir cisimdir. Bunu seksen doksan darbe daha kullanarak keskinleştirip bir ağaç dalı üzerine sabitleyip, ilk el baltası örneğini elde etmesi için bile birkaç milyon yıl geçmesi gerekir.  Yaşamı boyunca yanından ayırmadığı, birlikte yatıp kalktığı, yaşamsal her faaliyetinde kullandığı (ve aynı zamanda ilk mülkiyet örneği olan) bu aletin transhümanizmin başlangıcı olduğuna inanıyorum. Hatta belki modernizmin, fiziksel kültürün ve sanatın da başlangıcı olarak kabul edilebilir. Oldowan kullanıcısının, öldürdüğü bir hayvanın derisini yüzüp ilk giysi örneğini elde etmesi de belki tarihteki ikinci transhümanizm örneği olabilir.

Oldowan’ın kullanılmaya başlamasının ardından birkaç milyon yıl geçip de, ilk atalarımızın (homo-sapiens) gezegenimizi oyun alanı olarak kullanmaya başlamasıyla, ilkel silah ve zırh teknolojilerinin de sahaya giriş yaptığını görüyoruz. Gruplar arasında hakimiyet mücadelesi başlamış, prefrontal korteksler (*) gelişmiş, avlanma stratejileri, savaş stratejilerine dönüşmüş ve insanlar hayvan derisi, ahşap ve sonraları metal de kullanarak bedenleri üzerinde kullandıkları, tarihin ilk ‘giyilebilir teknoloji’ örneklerini de geliştirmiştir.

İnsanın tarih boyunca toplumsal değişimlere dahi yön vermiş olan gelişme ve güçlenme arzusunun, transhümanizmin de tohumu olduğunu düşünüyorum. Günümüzde dahi birçok özel ve resmi kurum tarafından, sembolize ettiği gelişim yönü sebebiyle kullanılmakta olduğuna inandığım, latince “Per Aspera, Ad Astra” sözünün de aynı sebeple yaygınlaştığına inanıyorum. ‘Zorluklardan Yıldızlara’ olarak tercüme edilebilecek bu söz, yaygın insan algısının mevcut şartlarını, aşılması gereken zorluklar olarak algıladığını ve ulaşmak istediği durumu ise yıldızlarla sembolize ettiğini göstermektedir. Transhümanizm de bu gelişimin en bireyselleştirilmiş uygulamalarını barınması muhtemel, örnek alandır.

Asırlar ve çağlar geçip de sanayi devrimi sonrası önce buhar, sonra elektrik ve elektronik teknolojilerinin ortaya çıkmasıyla; işlemciler, mikro-işlemciler ve biyolojik bir bedenle bütünleşik gereçler kullanıma sunuldu. İlk örnekleri tıbbi uygulamalar için geliştirildi; kalp pilleri ve takma uzuvlar yaygınlaştı. Paralelinde, milyonlarca yıl önce Oldowan’ı tasarlayan itici güç, faaliyetine devam ediyordu: istediğinde, teknoloji yardımıyla Demir Adam’a dönüşen kurgusal karakter Tony Stark ve benzerleri hayal edildi.

Elektroniğin gelişimi, ‘doku teknolojisi’ gibi diğer bazı alanların doğumunu ve gelişimini sağladı. Örnekleme için ‘doku teknolojisi’ne değinmemin sebebi; transhümanizmal kullanım açısından elektronikten çok daha uygun bir teknoloji olduğuna inanmam. Bir biyolojik bedenle aynı genetik yapıya sahip doku ve organlar, aynı bedenle genetik anlamda uyumlu olacaktır ve herhangi bir sentetik malzemeden daha sorunsuz işlev görecektir.

Transhümanizmin günümüzde çok yaygın kullanılan bir diğer örneğinin de ulaşım araçları olduğunu düşünüyorum. Sürücü, aracını kullanırken bedensel algısını, kullandığı araç üzerinde kurmaktadır. Diğer araçlarla birlikte bir alt-toplum yapısı ve birbirlerinin haklarına saygı duymaları gereken bir kurallar sistemi de söz konusudur. Sürücü yön ya da hız değiştireceğinde, düşünmeden gaz, fren ve direksiyon kullanımını gerçekleştirir ki bu sürücünün bilinçsiz uygulama durumu aynı zamanda, öğrenmenin en ileri aşaması olarak da sık kullanılan bir örneklemedir. Yani deneyimli bir sürücü aracını kullanırken, bedeninden ayrı bir gereç kullanıyor olduğu algısını taşımadan kullanır. Bir tür hipnotik algı hali etkisinde, kullandığı araca dönüşür; bedeni bir tonluk bir araç, ayakları dört kauçuk tekerlek, sesi ise araç kornası olmuştur.  Benzer işleyişi, bir silahın kullanımını sanat kabul ederek yıllarını, tekniğini geliştirmeye ayırmış kişilerde görürüz, samuraylar belirgin örnektir. Kullandıkları katanalarını (**) kollarının devamı kabul ederler.

“Doku teknolojisinin günümüzde geldiği seviyenin yaratacağı fark ise; önceki örneklerde kullanılan dokuların beden tarafından üretiliyor olması karşısında günümüzde belli dokuları laboratuar ortamında üretebiliyor olmamızdır.”

Bedenle aynı dna yapısına sahip doku eklenmesinin (ve dolayısıyla transhümanizm uygulamasının) çok eski bir örneği de Şaolin Tapınakları’nda uygulanmıştır. Bir şaolin keşişi, eğitimi sırasında diğer keşişler tarafından ters çevrilir ve başı ile yerdeki bir kayaya belli şiddette darbeler vurularak kafatasında çatlaklar oluşturulur. Sonrasında geçen bir nekahat dönemiyle çatlaklar iyileşir ve daha sağlam bir kafatası oluşmuş olur. Bu uygulama tekrarlanarak, her seferinde kafatası kalınlaşır ve sağlamlaşır. Tabi ki günümüz bilgi düzeyinde, bu uygulamanın potansiyel beyin hasarı barındırdığından bahsetmeye gerek duymuyorum. Fakat bu örnek, insanların bilinçli müdahele ile genetik yapılarıyla uyumlu olacak şekilde, sadece biyolojik doku kullanımıyla fiziksel kapasitelerini geliştirmiş olmalarına belirgin bir örnektir. Aynı işleyiş mekanizması, 1960’larda Rus tıp doktoru Gavriil Abramovich Ilizarov tarafından geliştirilip, 1980’lerde diğer ülkelerin kullanımına sunulan kemik uzatma / düzeltme tekniğinde de görülebilir. Uygulamasında; operasyon sırasında mevcut kemik kesilmekte ya da kırılmakta ve eklenen mekanik bir gereç yardımıyla takip eden süreçte kemiğin iki parçası, günde 1mm. kadar birbirinden uzaklaştırılarak aradaki boşluğun, bedenin doğal iyileşme mekanizması tarafından doldurulması sağlanmaktadır. Yani aslında kemik kendisini iyileştirmektedir, müdahele ile; kaynamakta olan iki parça birbirinden uzaklaştırılarak, elde edilen iyileşmiş olan kemiğin, başlangıçtaki durumundan daha uzun bir kemik olması sağlanmaktadır. İlk dönemlerinde, emboli (***) riski sebebiyle sadece kritik gerekliliğe sahip durumlarda kullanılmakta iken günümüzde kullanılan, emboli riskini bertaraf eden ilaç teknolojileri sebebiyle, sadece kozmetik amaçlarla bile kullanılan, yaygınlaşmış bir tekniktir.

Doku teknolojisinin günümüzde geldiği seviyenin yaratacağı fark ise; önceki örneklerde kullanılan dokuların beden tarafından üretiliyor olması karşısında günümüzde belli dokuları laboratuar ortamında üretebiliyor olmamızdır. Kas ve kemik dokuları üretimiyle belli fiziksel kapasitelerin artabileceğini ya da organ dokularının üretimiyle belli hastalıklara tedavi sağlanacağını öngörebiliriz fakat beyaz ve gri madde (****) üretimiyle, örneğin şimdikinin 2 misli bir prefrontal kortekse sahip ya da beynin / sinir sisteminin belli bölümleri hacmen arttırılmış olan bir insanın kapasiteleriyle ilgili ne söylenebilir?

Transhümanizmal araştırma ve faaliyetlerin etik yönüne burada değinmek istemiyorum çünkü öncelikle mevcut duruma, kendi bireysel etik anlayışımı hariç tutarak bir yaklaşım oluşturma çabasındayım. Benim, neyin ‘doğru’ olduğuna inanmam ayrı bir konudur, transhümanizmin sınır ve imkanları ise ayrı bir konu. Örneğin bir önceki paragrafta bahsettiğim beyaz ve gri maddelerin (****) üretimi büyük ihtimalle klonlama sayesinde mümkün olacaktır. Bu da, klon kullanımının beraberinde getirdiği bütün ahlaki sorunları gündeme getirecektir. Makul sınırlarda kalarak varsayımda bulunmak gerekirse; gri hücrenin klon harici bir kaynak vasıtasıyla üretimi, bilişsel kapasiteden bağımsız olarak gelişecek beyin hücresi anlamına geleceği için; bütün varoluş amacı belli bir düzeyde ‘farkındalık’ olan bir hücre tipinin, farkındalık olmadan gelişmesini beklemek olacaktır!

Ozan OLGUNER

(*) Prefrontal Korteks: Beynin ön bölümünde, alnımızın hemen arkasında yer alan ve birçok bilişsel kavramı algılayabilmemizi sağlayan beyin bölümüdür. İnsanın, hayvanlardan üstün olan kavramsallaştırma yeteneği, gelişkin prefrontal korteksi sayesinde mevcut düzeyine ulaşmıştır. İnsan, prefrontal korteks sayesinde, yaşamında karşılaştığı somut örneklerin ötesindeki; ‘ilahi işleyiş’ ve ‘ölüm’ gibi  kavramları bilişsel olarak algılayabilmektedir.

(**) Katana: Japon Kültürü’nde köklü bir yeri olan, genellikle iki el ile kullanılan, hafif eğik yapıda olan ve sağlamlığıyla bilinen kılıç.

(***) Emboli: Oluşan kan pıhtısının bir damardan geçemeyerek tıkanmaya sebep olma durumu. Emboli sebebi kan pıhtısı, yağ parçası ya da hava da olabilir. Konu içerisinde kullanıldığı anlamı ise operasyon sırasında oluşabilecek kan pıhtısının sebep olması olası olan embolidir. En tehlikeli versiyonlarından biri de beyin embolisidir.

(****) Beyaz ve Gri Maddeler: Beyin ve sinir sistemini oluşturan maddelerdir. Beyaz madde, sinir ağlarını oluşturmakta, gri madde ise beyindeki sinir hücrelerinin ana malzemesidir. 

Komşunun Tavuğuna Duyulan Milyonlarca Yıllık Özlem
Okuyucu Derecelendirme1 Oy

Custom Sidebar

You can set categories/tags/taxonomies to use the global sidebar, a specific existing sidebar or create a brand new one.

Top Reviews