Abdullah Aren Çelik / Post-Truth Çağında Felaketlerle Olan İlişkimiz

Abdullah Aren Çelik

Soru 1: Sizce dünyanın sonu nasıl ve hangi nedenlerden dolayı gelecek?

Bu sorunun distopik bir cevabı olabilir ancak. Aslında yakın zamanda kopacak bir kıyamet senaryosu için neden yok, ancak uzak bir zaman için tinsel bir takım tahminlerde bulunulabilir. Hollywood yapımı Matrix, Blade Runner, 12 Maymun, Son Umut, 28 Gün Sonra, Yol, Mad Max gibi yüksek bütçeli filmlerinde dünyanın sonunun yaklaştığını anlatan pek çok film izledik. Çoğu bugünkü dünyaya uzak distopik hikâyelerdi.  Belki de bu filmlerde anlatılan her konu ihtimal dâhilindedir, doğrusunu söylemek gerekirse bilemiyorum. Galiba bunun nedeni dünyayla ilgili önceliğimin bu ve bunun gibi distopik hikâyelerin olmadığını düşünmemdir. İnsanın hayatını alt üst eden varoluşsal durumunu, dünyayla ilişkisindeki aymazlığını, bencilliğini, dünyanın bir parçası olduğu halde kendisini üstün görmesini sorun ettiğim için olabilir. Çünkü bu şekilde yaşayan bir insanın hem kendisinin hem de dünyanın kıyameti olduğunu düşünüyorum. Doymak bilmeyen, arzularının kölesi olan insanın kıyameti kendi değil midir? Demek istediğim dünyanın sonundan bahsedilecekse, bunu dünyanın sonu olarak değil, insanın-insanlığın sonu olarak düşünmek gerekiyor. Şöyle olacak bu da: İnsanın ve çevresindeki her canlının bir yaşam ortamı vardır, bu yaşam ortamı git gide insan eliyle yok ediliyor. Bu yıkıcı değişim dünyanın kendisi için bir denge yaratmasıyla başka bir aşamaya geçecek, insan için tehlikeli yaşam formlarının ortaya çıkmasına neden olacaktır. Dünya bu şekilde insandan kurtularak kendisini normalleştirirken, insanın da kıyametini yaratacaktır. Dünyanın sonuna dair her düşünce distopiktir. Fakat insanın sonuna dair yukarıda bahsettiğim her düşünce distopik değil bir gerçektir. 

Soru 2: Kıyamet senaryolarından mı daha çok korkarsınız? Yoksa kendi kişisel kıyametinizden mi?

Aslında bu iki sorunun cevabının birlikte düşünülmesi gerektiğini düşünüyorum. Dünyanın sonuna dair her yazdıklarımda, “Dünyanın sonuna dair her düşünce distopiktir. Fakat insanın sonuna dair yukarıda bahsettiğim her düşünce distopik değil bir gerçektir.” cümlesini kurmuştum. Yakın zaman önce korkunç bir deprem yaşadık, bir enkazın başında ailesiyle birlikte yıkıntılar arasında kalan arkadaşım ve ailesini, anne babasıyla günlerce tuhaf bir utanç duygusuyla bekledik. Yıkılan binanın kolonlarının kesildiği söyleniyordu. Aklımın zehirlenmesine mani olmamak için çok çaba sarf ettim, didindim, mücadele ettim. O günlerde aklımda tek bir soru vardı: Neden böylesi bir kıyameti yaşadık? Sorduğunuz soru beni tam da o anki hislerime götürdü. İnsanın olduğu bir yerde kıyamet senaryosundan konuşmak doğaldır, o kolonları kesen bir insan olmasaydı muhtemelen kimse ölmeyecekti. Dolayısıyla kıyamet senaryoları, “sorunun” insanın kendisi olduğunu unutturmak için, dünyanın başına geleceği iddia edilen kötücül distopyalara kitlelerin inandırılmasıdır. Demek istediğim asıl korkulması gereken şey, kıyamet senaryosu değil bu senaryoyu yazan insanın kendisidir. 

Soru 3: İklim krizi gibi gerçek felaketler kapımıza dayanmışken, toplumun çoğunluğu neden felaket senaryolarına inanmaya daha çok meyilli? Komplo teorileri insanları hangi yönlerini besliyor sizce?

Yukarıda kıyamet senaryoları için şöyle bir cümle kurdum: Kıyamet senaryoları, “sorunun” insanın kendisi olduğunu unutturmak için, dünyanın başına geleceği iddia edilen kötücül distopyalara kitlelerin inandırılmasıdır. Dijital dünyada, yalanın ve gerçeğin birbirinden ayırt edilmediği bir zamanı yaşıyoruz. İnsanların zihninin manipüle edildiğini, yanlış düşüncelere inandırıldığını düşünüyorum. İklim krizi gibi sorunların en büyük nedeni burjuvazinin kar hırsı olduğunu biliyoruz, fakat bu yıkımı yalnızca buna bağlamak doğru değildir. İnsanların tüketim alışkanlıklarının da bunda büyük bir pay sahibidir. İnsanları sorunlu olduğu şeyden uzaklaştırıp kıyamet senaryolarının olduğu bir dünyaya inandırmak konforlu geliyor herkese. Fakat burada bir suç ortaklığı olduğunu düşünüyorum, dolayısıyla sorumlunun sadece bu krizleri yaratan sermayenin olduğunu düşünmek yanılgılı olur. Meselenin çözümü, kolektif bir yıkımın nedeni olan insanın zihinsel değişimidir. Yukarıda da belirttiğim gibi krizin temel nedeni tüketim alışkanlığımızdır. Sorumluluğu kendinden uzak tutmak için her türlü komplo teorisini üretecek kadar da riyakârdır insan. Oysa hem iklim krizinin nedeni, hem komplo teorilerinin yazarı, hem de bunların çözümüdür. Mesele bunu istememesi, sahip olduğu konfordan vazgeçmemesidir. Komplo teorileri insanları sorumlu oldukları “alandan” uzaklaştırıp, onlara konforlu bir alan yaratır.

Abdullah Aren Çelik / Post-Truth Çağında Felaketlerle Olan İlişkimiz
Okuyucu Derecelendirme0 Oy

Custom Sidebar

You can set categories/tags/taxonomies to use the global sidebar, a specific existing sidebar or create a brand new one.

Top Reviews