İyiliğin Nükleer Kodları

Dr. Rıza Berkan

Kiralık bir arabada oturmuş bekliyorum. Kız arkadaşım bir dükkândan su alıyor. Dağlık bir yerdeyiz, şehirden uzak. Etrafta kimseler yok. Hava sıcak mı sıcak. Ağustos böcekleri koro halinde. Gözlerim kamaşmış toprak yolun sonuna bakıyorum, radyoda salsa müziği mırıldanıyor, arabanın rölanti sesine karışmış. 

Birden uzakta, yol üzerinde bir hareket, bir çırpınma ve toz bulutu görüyorum. Tam o sırada yan taraftaki bir bahçeden yaşlı bir adam çıkıyor. Romatizmalı haliyle yürüyüşü nerdeyse dinlediğim salsa müziğine senkronize. Zar zor koşuyor ve o çırpınan şeyi tutup havaya kaldırıyor. Bir kuş. Güvercin olmalı.  Kanadından kaldırıyor adam. Fakat ufak bir yılan sarmış kuşu. Yaşlı adamın silkelemesiyle yılan yere düşüyor. Kuş da kaçıp havalanıyor. Yaşlı adam bir soluk alıyor, önce göğe bakıyor kuşun ardından, sonra elleri belinde eğilmiş yere bakıyor yılanın ardından. Sonra yavaşça bahçesine geri gidiyor kendi kendine söylenerek.

Soruyorum kendime nedir bu iyilik refleksi? Nerden gelir? Hangi tabiat kanununa hizmet eder? O dakikadan sonra dünyada bir güvercin eksik olsa ne değişir? Adamın hiç bir kazancı yok. Güvercin geri gelip teşekkür etmeyecek.  Adamcağız torunlarına anlatsa bile kimse dinlemeyecek. Hani ormanda bir ağaç devrilmiş, kimse duymamış. Ama iyilik denen birşey var. Beton gibi bir gerçek. 

“Bugün bir güvercini kurtaran, ama dün insanlığın üstüne nükleer bomba atmayı düşünen aynı biyolojik beyin. Zamanın ABD başkanı Kennedy ile Sovyet Sekreter Kruşef siyasi egolarından vazgeçip krize son vermeseydiler ortada ne güvercin, ne yılan, ne yaşlı adam, nede biz olacaktık.”

Bu olayın geçtiği yer San Juan de los Remedios, Küba. Sene 1994, benim turistik gezim. Yaklaşık 30 yıl daha da öncesine gidersek, yani 1963 de, dünyanın nükleer kriz yaşadığı yerlerden biri.  Küba’nın Amerika’ya doğru yöneltilmiş Sovyet balistik füzelerinin bataryalarından biri. Düğmeye basacaklar, bütün Miami havaya uçacak. Yani kötülüğün tavan yaptığı yer, aynı nokta.  Bugün bir güvercini kurtaran, ama dün insanlığın üstüne nükleer bomba atmayı düşünen aynı biyolojik beyin. Zamanın ABD başkanı Kennedy ile Sovyet Sekreter Kruşef siyasi egolarından vazgeçip krize son vermeseydiler ortada ne güvercin, ne yılan, ne yaşlı adam, nede biz olacaktık. Yine aynı soru kafamda. O zamandan beri dünyada biz eksik olsaydık ne değişecekti? Hiçbir şey. İyilik gibi,kötülük denen bir şey var. O da beton gibi bir gerçek. 

İyilik ile kötülük arasında ne fark var derseniz oturup bir kitap yazacak değilim. Ama ben bunu iki  cümleye indirgemekten yanayım.  Kötülüğün hep bir mazereti vardır. İyiliğin hiçbir mazereti olmaz.

“İyilik ile kötülük arasında ne fark var derseniz oturup bir kitap yazacak değilim. Ama ben bunu iki  cümleye indirgemekten yanayım.  Kötülüğün hep bir mazereti vardır. İyiliğin hiçbir mazereti olmaz.Macar fizikçi Leo Szilard birinci dünya savaşı sırasında İspanyol gribi olur ve cepheye gidemez. Askeri birliği cephede tamamen imha edilir. Genç Szilard’ın hayatı kurtulmuş olur. Hani dünyada bir güvercin az olsa ne fark eder demiştik ya, şimdi Szilard için aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. Onun hayatta kalması tarihin akışını değiştirecektir. İyiliğin ve kötülüğün sınandığı en büyük testin mimarı olacaktır. O test ise nükleer bomba testidir.

İkinci dünya savaşından önce Szilard ABD ye göç eder. Yahudilere yapılan baskılardan kaçar. New York da Columbia Üniversitesi’nde araştırmalarına devam eder. İlgi alanı nükleer fisyon reaksiyonudur. Bu reaksiyonu anlamak için ise ‘grafit’e ihtiyacı vardır. Grafit şu her gün kullandığımız kurşun kalemin içidir. O zamanlar, 1940’ ların başı, grafit’i blok halinde bulmak çok zordur. Pahalıdır. Szilard’in deneyleri atom bombasının prensiplerini ortaya koyacaktır. 

Szilard gibi başka bir bilim insanı, Enrico Fermi, benzer bir deneyi Chicago Üniversitesi’nde yapmaktadır. Szilard ve Fermi, Nazi Almanyası’nın aynı deneyleri yapmasından rahatsızlık duyup bir mektup yazarlar. Zamanın pop yıldızı Albert Einstein’a rica ederler. Einstein kendi adını ve imzasını kullanarak ABD başkanı Roosevelt’e bu mektubu gönderir. Bu araştırmanın önemini anlatır ve muhtemel bir Nazi bombası yapılmadan ABD’nin bu bombayı yapmasını tavsiye eder.

Szilard ve Fermi hükümetten aldıkları $6,000 ile grafit tedarik ederler. Aynı zamanda Manhattan Projesi başlar. Chicago’daki laboratuvara ilaveten üç değişik laboratuvarda (Oak Ridge Tennessee, Los Alamos New Mexico ve Hanford Washington) yaklaşık 1,000 kişi bu işe kafa yorar.  O zamanın parasıyla 2 milyar dolar (şimdinin 23 milyar doları) harcanarak ilk nükleer bomba yapılır. Test edilir. İki tane savaşta kullanılmak üzere üretilir. Uranyum bombasının adı Little Boy (ufak çocuk), Plütonyum bombasının adı da Fat Man (şişko adam)’ dır. Japonlarin ABD ile savaşı “Pearl Harbor” baskınıyla başlamıştır. Savaş ilan edilmeden haince yapılan bir saldırıdır bu.  İntikam duygusu bütün Amerika’yı sarar. Bombalara isim vermek de şuur altı bu duygunun bir sonucudur. 

Sene 1945’e gelmiştir ve Almanya teslim olur. İşgal orduları Hitlerin ve Nazilerin yaptıkları delilikleri çıplak gözle görürler. Bunlardan bir tanesi dei “Gustav” topudur. Dünyanın en büyük silahlarını üretmeye meraklı Hitler bu heyula gibi topu yaptırmış ama hiçbir işe yaramamıştır. 150 kişinin ancak çalıştırabildiği bu top saat de 1 mermi ancak atabiliyordu. Stratejik olarak hiçbir önemi olmadı. Hitlerin atom bombası projesinde de bayağı ilerlediği fakat bitiremediği anlaşılır.

Hitlerin ortadan kalkışıyla dünyada böyle imha bombalarını kullanacak kimse kalmaz. Amerika’nın Pasifikte Japonya ile savaşı devam etse de Japonlar çökmek üzeredir ve böyle silahlara merak salmamışlardır. İşte bu kritik noktada iyilik testi başlar. 

Leo Szilard durumu izah eden ikinci bir mektup yazar ve Chicago laboratuvarından 70 bilim adamı imzalar. “Almanya harbi kaybetti, atom bombasını kullanma nedeni ortadan kalktı, Japonların üzerine atmayın.” Mektubun tam tercümesinde siyasi baskılar nedeniyle bu mesaja makyaj yapılmıştır ama mesaj açıktır.

Amerika bu konuda ikiye bölünür. Büyük bir çoğunluk bu bombayı insanlık dışı olarak kabul eder. Bunlar arasında zamanın genelkurmay başkanı Admiral William Leahy sonra yazdığı hatıralarında Japonya’nın zaten yenildiğini ve böyle bir deneyin gereksizliğini savunur. Başka bir Admiral olan, William Halsey, 1946 yılında bombanın gereksizliği hakkında çok çarpıcı açıklamalar yapar. 

Hatta müttefiklerin generali Dwight Eisenhower, ki ikinci dünya savaşını kazanan generaldir, 1945 de savunma bakanı Henry Stimson ile buluşmasında nükleer bombanın dünyada yeni bir rekabeti başlatacağını, buna hiç gerek olmadığını anlatır, ama dinletemez. 

Roosevelt’in 1945 Nisan ayında ölümüyle yerine geçen yeni başkan Henry Truman fazla düşünmeden düğmeye basar.  Ufak çocuk denen bomba 80,000 kişiyi öldürür. Takip eden yıllarda ise 150,000 kişiyi bulur bu rakam. Aynı senaryo Hiroşima‘dan sonra Nagasaki de tekrar edilir. İyilik kaybetmiş, kötülük kazanmıştır. 

Fakat tarih gösterir ki Japonların teslim olmalarının asıl nedeni Sovyetlerin Japonya’ya savaş ilan etmesi ve kuzey cephesinden harekete geçmesidir. Japon hükümeti ve imparator Hiroito “Sovyetlere teslim olacağımıza Amerikalılara olalım” tercihini yaparlar.

Bir sürü mazereti vardır bu kötülüğün. Japonya’nın gözünü korkutup savaşı erken bitirmek bunlardan birisidir. Bu algıyı kamuoyunda meşrulaştırmak için Japonların teslim olma şartlarından biri bu mazereti resmen kabullenmektir. Fakat tarih gösterir ki Japonların teslim olmalarının asıl nedeni Sovyetlerin Japonya’ya savaş ilan etmesi ve kuzey cephesinden harekete geçmesidir. Japon hükümeti ve imparator Hiroito “Sovyetlere teslim olacağımıza Amerikalılara olalım” tercihini yaparlar. Bomba pek umurlarında değildir çünkü nükleer olmayan bombalarla zaten zayiat daha büyük olmuştur.  Sonuçta bir gecede 1000 Amerikan uçağının yarattığı tahribatı 1 uçak ve 1 bombaya indirgemek sadece lojistik bir detaydır. 

Bu olayların üstünden 70 yıl geçti ve 1980’ li yıllarda Sovyetler Birliği ile ABD arasında “MAD” anlaşması yapıldı. MAD in açılımı “mutually assured destruction” (karşılıklı imha olacağımız garantidir.) Nükleer silahların çoğu o günden sonra yavaş yavaş rafa kaldırıldı. Hatta ABD Rusya’nın elindeki bomba malzemelerinin bir kısmını da satın aldı. Dünyada bir devrin nasıl kapandığına bizzat şahit oldum. Fakat kötülüğün bir başka özelliği de hortlamasıdır. 

Vladimir Putin’in Ukrayna’ya ikinci dünya savaşını andıran bir askerî harekât yapması ve ikide bir nükleer silahlardan bahsetmesi çok yazık ve içler acısı bir durum. Bazen hayvanları severken görüntülenen, bazen de çocuklarla poz veren bu adamın içinde hiç bir iyilik kırıntısı olmadığını düşünüyorum. İlk duyduğumda oturduğum yerden kalkıp şöyle haykırmak istedim: “Putin, ne yapıyorsun? Dünya bu dersleri öğrendi, bu devirler geçildi.” Sonuçta bu işin içinden gelen biri olarak Putin’in nükleer blöfünün ne kadar ipe sapa gelmez olduğunu biliyorum. Ancak ileriye dönük politikalarda Rusya ile ilişkiler bu şartlar değişmedikçe ateşle oynamak, kötülük ile kol kola girmek olacaktır. Bir sonraki cadılar bayramında Putin fotoğraflı yüz maskeleri giyilmeye başlanırsa hiç şaşırmayacağım. 

Putin’in çağ dışı hareketleri elimizdeki bir değeri parlatıyor. Dünya liderlerine baktığımızda söyledikleri o süslü püslü sözler arasında iyilik odaklı bir numune var. Yurtta sulh, cihanda sulhBasit, temiz, adeta mis gibi gül kokan bir felsefe. İşte iyiliğin yeryüzündeki en bariz delili budur. 1920’ li yıllarda bir sürü konuda çaylak olsa da genç Türkiye Atatürk’ün liderliğinde insan haklarında ve iyilik boyutunda dünyada liderlik göstermiştir. Bunun değerini bilmek Türk gençliğine devredilen en önemli görevlerden biridir. 

İyiliğin Nükleer Kodları
Okuyucu Derecelendirme0 Oy

Custom Sidebar

You can set categories/tags/taxonomies to use the global sidebar, a specific existing sidebar or create a brand new one.

Top Reviews