Ben sana sabahları çiz dedim. İçin daraldıkça, nefesin kesildikçe, git bu şehrin sabah ayinine, otuz sokak işgal eden pazarlara git sabahları. Mevsimlik bir meyve al ve bak bakalım şu uçuşan sinekler hangi birini seçmiş oladır. Canerikleri, üzümler, irice şeftali, sarı elmalar. Sarı elmaları hiç anlamam ben, elma dediğin ya aldır ya yeşil. Hava durumuna hiç bakma sen sabahları, yağmur yağarsa, kaldırımlara bak, izmaritler arasında salyangozlar çıkacaktır bir noktada meydana. Dikkatli bas yere, ayakların küçülsün, ancak dik yokuşlarda büyüsün.
çat kırıldı.
çut kalbini ezdim.
ah.
üzgünüm, ayağa kalkmalıydın.
-ama ben bir hayvanım ayaksız.
banane, önüme baktım ben.
— Nuran, hiç keyfim yok benim, hava da bok gibi, gitmesek ayıp olur mu?
— Olur, kız iki haftadır hazırlık yapıyor, eniştesin sen, gitmemezlik edemeyiz.“Doğum günüm için yedi ay biriktirmiş bu paltonun parasını. Hayatının zaferini kazanmış gibi verdi bu hediyeyi bana.
Ben bu havalarda, ikinci bir kabuk gibi giyiyorum bu paltoyu. Nuran anlamaz. Anlamaz ben nasıl gömülüyorum içime, beni hiç görmesin diye. Ancak kabuğumu çizersin sen Nuran, ressamdır Nuran. Derimin içine daha yüz kere sevişsek, yine giremezsin. Doğum günüm için yedi ay biriktirmiş bu paltonun parasını. Hayatının zaferini kazanmış gibi verdi bu hediyeyi bana.
Bak ben senin için ne yaptım?
Ne?
Yaptım.
Düzensiz bir güç ilişkisi, ava çıkmış gibi dolanıyoruz bir evin içinde. Ben bugün senin gönlünü, ben bugün senin uzvunu, ben bugün senin çocukluğunu, ben bugün senin güler yüzünü, ben bugün senin gazete keyfini, ben bugün senin kahveni avlarım.
İkinci evliliğim bu benim. Derya, Nuran’a kıyasla sağlam savaşçıydı. Boynumun borcu var bu memlekete, gidemem der dururdu. Başlatma şimdi borcuna, Berlin’de ödersin küsuratıyla dedim. Yazdığım bu son oyun için çağırmışlardı iki yıllığına Almanya’ya. Her şey hazır, mis gibi ev şehrin ortasında, turnesidir, masrafıdır her şeyi karşılıyorlar. Yok, olmadı. Derya’nın hikayesi bitmemişmiş İstanbul’da.
Kim kimi avladı bilemedik, bir sabah dedi ki bana:
— Tutkun yok senin, mutsuz insanların tutkusu olur, mutsuzluk tutkusu. O bile yok sende be adam, ben gidiyorum, sıkıldım.
Sonunda ne oldu söyleyeyim, istifayı basıp, Meksiya’ya gitti. Dayanılmaz yermiş artık İstanbul, güvende hissetmiyormuş.
Kılıcını kuşağını sattın mı Derya? Mayalar, Aztekler, İnkalar, hoppidi hoppa. Üç medeniyetin borcunu öde bakalım Chichen Itza’da.
Gitti. Nuran geldi sonra. Kaldım ben de İstanbul’da, nur topu gibi bir depresyon tepemde. Ağla babam ağla. Oyunu da yırttım attım, başlarım Berlin’ine. Kadıköy’ün ağzını, taşını öperim, ben de burayı bırakmıyorum. Sahaf Ahmet, komşum olur, her sabah antin kuntin bir şeyler bıraktı kapıma.
-“Selçuk Abi çok iyi çeviri bu.”
– “Ne o Ahmet?”
-“Barthes, sen seviyorsun, “Bir Aşk Söyleminden Parçalar”.
Leş gibi bir evim vardı, Nuran her gün sildi süpürdü bizi. Mutsuzluğum da kaynadı arada. Gör bak Derya Hanım, tozun kalmadı soframda.
–
Şimdi anlamsız bir iç sıkıntısı, Moda İskelesi’ne her gün fırtına doluyor. Güneş açıyor mesela, bir bakıyorsun İstanbul’da sadece orada, o an bir fırtına. Martılar perişan, suda birileri yüzüyor sanıyorum, dubalar meğer. Boğuluyor sanıyorum birileri, boğuluyorlar sanki artık bu şehrin ikiyüzünden.
of başladı yine.
söylenme selçuk.
ağırlaşma selçuk.
çık şu evden, çiz sabahları.
– Nuran sen giydirsene beni o zaman, geç kalmayalım trafik vardır, kongre var kapatmışlar Taksim’i, aşağıdan gideriz.
Taksim maket oldu. Dokunsan düşecek yere.
-Taksiyle gidelim Selçuk, içeriz akşam, park da zor buluruz dönüşte.
Ya şu sokak lambaları, cevapsız mektuplar gibi yanıp sönüyor, asabım bozuluyor. Derya’ya mektup attım geçen gün, on iki gün oldu. Az buçuk gün değil. Yok bir cevap.
Derya,
Özlüyorum seni. Rüyamda Bozburun’daki koyu gördüm. Balinalar her yerde. Sen elinde bir bebekle çıkıyorsun sudan çıplak. Yine başıma bela oldu şu memelerin gece vakti. Aha diyorsun, al istediğin oldu. Veriyorsun elime bebeği. Ben gidiyorum.
Gitme be Derya, özlüyorum seni, bir ses ver be güzelim.
–
İyi kadın Nuran. Ne zaman bir yere gitmemiz gerekir, son dakika koşar köşedeki çiçekçiye. Her mevsimlik bir karanfil var onu alır iki demet.
-Gel vapurla geçelim güzelim, yürürüz sonra, çok oturdum ben bugün değişiklik olur.
-Tamam aşkım.
aşkım. aşkı. aşk. ım. m.
başlarım aşkına nuran.
–
Vapur güneşi geçiyor. Savaşı kaybettin vapur efendi. Marmara bugün balıklara hipodrom. Deh çupra deh. Deh taze levrek, sen de bir martıya yenilirsin sonunda. Kadıköy çıkışı şu uzun ince iskele var ya denizin ortasında. Oradaki kuşlar, sittin senedir orada. Ben bu bekleyişleri gördükten sonra, allah aşkına Derya, nasıl vazgeçerim senden!
cihangir, tavanarası stüdyosu dilan’ın.
dev bir masa.
en yaşlı benim salonda.
göbek var mı göbek, diğerleri başımı ağrıtıyor sabaha?
– Selçuk Abi yeni oyunun adı belli oldu mu? Bu arada Mert de şimdi internet dizisi yazıyor.
-“İyi.”
-Nasıl?
-Adı İyi. Oyunun.
iyi ulan işte, iyi.
iyi.
Perde.