Soru 1: Sizce dünyanın sonu nasıl ve hangi nedenlerden dolayı gelecek?
Dünya’nın sonundan anladığımız bilinen canlılığın sonu kavramı ise daha önce bu durumun gerçekleşmesine birkaç kez yaklaştık, Herkesçe bilinen, dinozorların sonunu getiren Kretase-Tersiyer yok oluşu bunlardan biridir. Bu yok oluşta tüm canlı türlerinin %70’i yok oldu. Diğer bir örnek ise Permiyen-Trias yok oluşu. Bu yok oluşta 251 milyon yıl önce canlılığın %96’sının yok olduğu düşünülüyor. Meteor çarpması veya volkan patlamaları gibi olaylar canlılığı neredeyse yok ediyordu. Ancak bazı canlılar adaptasyonları sayesinde, bu tarz felaketler karşısında hayatta kalarak nesillerini devam ettirdiler. İnsanlık açısından düşünüldüğünde, insan ırkının iklim krizlerinde, kuraklıklarda veya diğer çevre felaketlerinde hayatta kalmalarını sağlayacak adaptasyonları yetersizdir. İnsanlığın bu felaketlere karşı elindeki en güçlü silah, ürettiği teknolojiler olacaktır. Bunun da insanları kurtaracağı şu an belirsizdir.
Bahsettiğimiz son kavramı, gezegen olan Dünya’nın sonuysa durum biraz daha netleşiyor. Aslında bunun için yıldızların hangi evrelere sahip olduğunu bilmemiz gerekir. Güneş evrelerini tamamlayarak Kırmızı Dev adı verilen bir evreye gelerek genişleyecek ve bu genişleme devam ettiğinde ise bir gün Dünya’yı yutacak. Yıldızların evriminden kaynaklanan doğal son bu şekilde ancak başka ihtimallerde söz konusu. Mesela düşük ihtimallerden birisi Jüpiter’in kütle çekiminin Merkür’ün yörüngesini etkilemesiyle gezegenin Dünya’ya çarpmasıdır.
Soru 2: Kıyamet senaryolarından mı daha çok korkarsınız? Yoksa kendi kişisel kıyametinizden mi?
Kıyamet senaryoları beni korkutmuyor. İnsanları ekosistemde konumlandırdığım yer, diğer tüm canlılarla aynı. Nasıl ki daha önce toplu yok oluşlar meydana geldi, yine gelmeye devam edecek ve boşalan nişlere yeni canlılar yerleşecek. Ancak bu durumun sebebi insanlar olursa ki öyle olması yüksek bir ihtimal gibi durmakta. Tespit edilen sorunlara yönelik çözümler bile açıkça uygulanmayı beklerken, bunlara uyulmamış olması çok acı olur. Fantastik kıyamet senaryolarıysa benim için sadece edebi değer taşımakta kimisi eğlenceli kimisi absürt ama ortak noktaları hepsinin insan düşünce sisteminin bir ürünü olması. Kişisel kıyametlerim ise beni korkutur. İnsanın zaman algısı kendi ömrü kadardır, galiba bunun da sebebi bu.
Soru 3: İklim krizi gibi gerçek felaketler kapımıza dayanmışken, toplumun çoğunluğu neden felaket senaryolarına inanmaya daha çok meyilli? Komplo teorileri insanların hangi yönlerini besliyor sizce?
Bunun toplumların bilim-okuryazarı olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum. Tüm dünyada okullarda verilen bilim eğitimi oldukça yetersiz. Ancak bizim ülkemizde bir bilim eğitimden bahsetmek mümkün bile değil. Üzerine bir de bilim insanlarının, topluma yönelik yazdığı yazıların veya yaptıkları konuşmaların anlaşılmaktan uzak, ağdalı ve boyuna terminoloji içermesini, yüksek entelektüellik olarak görmesi kopuk iletişimi iyice körüklemekte. Bazen Türkiye’de ders veren öğretim üyelerinin popüler bilim kitaplarını kütüphanemde bulunması için alıyorum, ancak bu kitapların içeriğini anlamak şöyle dursun, cümlelerini bile anlamak imkânsız oluyor. Bilim ve toplum arasında iletişim bu düzeyde olursa insanlar iklim krizi, pandemi veya kuraklık gibi kavramları anlayamazlar. İnsanların iklim krizini anlamalarını beklemek için en azından temel düzeyde coğrafya ve biyoloji bildiğini var saymak gerekmektedir. Ancak felaket senaryolarını anlamak için temel düzeyde bir şey bilemeye gerek yoktur. Bilgili gözüken birini televizyonda veya sosyal medyada görmek karmaşık olmayan bir takım bilimsel dil kullanılması inandırıcılığı arttırır. Kişi de olayı anladığını düşünür. Anlatıcı istediği popülerliği elde etmiştir. Hedef kitlesi ise “bilgi”lenmiştir.
Komplo teorilerinde de durum benzerdir. Komplo üreticileri toplumun bilgisizliğinden beslenir. Hedef kitlesi açısından anlaşılır bir dille bilimselmiş gibi görünen cümleler kurarak anlaşılırlığını arttırır. Kitle, bilgiyi nasıl teyit etmesi gerektiğini bilmediğinden inanmayı tercih eder. İnsanlar evrimsel olarak olayları anlamlandırmak zorundadır. Bu konu açısından beyin evriminde iki temel unsur vardır. Birisi sezgisel düşünce sistemi diğeri ise analitik düşünme sistemidir. Çeşitli araştırmalar eğitim seviyesindeki artışın analitik düşünmeyi de artırdığını göstermiştir. Sezgisel düşünme sistemi daha ilkel bir sistemdir. Olaylara mantık çerçevesinde (genelde kompleks düşünme ve bilgiler arasında bağdaştırma gerekir) yaklaşamayan insanların komplo teorilerine inanmaya meyilli olduğunu ortaya konmuştur. Bunun yanı sıra muhafazakâr toplumlarda inanç temelli (sezgisel düşünme) düşünceler yüksek olduğundan komplo teorilerini doğru kabul etme durumu da yüksektir. Komplo teorilerinin insanları beslediği yönler aşağıdaki gibi sıralanabilir:
- Sezgisel düşünme
- Bilgi eksikliğinden kaynaklanan özgüven eksikliği
- Kaygı ve kaygılı bağlanma
- Yanıltıcı örüntü algılama kapasitesi
- Muhafazakarlıktan kaynaklanan inanç dürtüsü
- Biricik olma ihtiyacı