Kısacık saçlarıyla hayatın karanlığıyla mücadele eden üç kız çocuğu, kendi dillerini yarattıkları oyunlar, yılanlar, akrepler, zehir, mezarı andıran bir saklanma alanı, kızlarını saklamaya çalışan anneler, gidip gelmeyen babalar, diken üstünde geçen bir hayat. Yangın Gecesi bir çeşit distopya hikayesini andırıyor fakat ne yazık ki kurmaca yapısının altında acı bir gerçeklik var.
Yangın Gecesi(2021), İngilizce ismiyle Prayers for the Stolen, Jennifer Clement’in 2012 yılında yayınladığı aynı adlı romanından uyarlanan Meksika’nın kartel baskısındaki bir kasabada yaşayan üç kız çocuğunun büyüme hikayesi. Tatiana Huezo 2016 yılında yönetmenliğini yaptığı belgesel film “Tempestad” ile Meksika’da kadın olmanın zorluğunu iki kadının hikayesi üzerinden çarpıcı bir şekilde anlatmıştı. Huezo, Tempestad gibi bir belgeselin ardından Yangın Gecesi’nin başarılı kurmaca yapısıyla gerçekliği tokat gibi suratımıza vurmaktan çekinmiyor.
Filmin açılış sahnesinde jenerik yazıları geçerken işitsel düzeyde nefes nefese kalmış birilerinin sesleri duyulur. Ekran açılır ve bu seslerin 8-9 yaşlarında bir kız çocuğu ve 30’larında bir kadına ait olduğu anlaşılır. Filmin ana karakterlerinden Ana ve annesi telaş içerisinde toprağı kazmaktadırlar. Yeterince derin kazdıktan sonra anne, Ana’nın çukura uzanmasını ister. Buraya kadar yakın planlarla gördüğümüz kızı bu sefer genel planda çukura uzanmış bir şekilde görürüz. Çukur tam onun boyuna göredir.
Yangın Gecesi bu sahneyle açılır. Bu sahne film boyunca izleyeceğimiz saklanma telaşının fragmanı gibidir. Polisin korumasının olmadığı, güvencesiz, uyuşturucu kartellerinin baskısı altında olan bu dağlık kasabada kız çocukları karteller tarafından kaçırılır ve sonra ne olduğu meçhuldür. Her an kartellerin silahlı baskınına uğrama ihtimali Ana’nın annesini ve diğer kız çocuklarının annelerini çeşitli önlemler almaya itmiştir. Kadınların kocaları uzakta çalışmaya gitmiştir, dolayısıyla film boyunca bir koca veya baba figürüne rastlamayız. Ana’nın annesi kocasından para bekler ama ondan hiçbir şekilde haber alamaz. Baraka tarzındaki yaşam alanlarında Ana ve annesine gözyaşı ve korku eşlik eder. Filmin ana karakterleri Ana, Paula ve Maria üç yakın arkadaştır. Filmin ilk yarısında 8-9 yaşlarındadırlar, kasabadaki tüm baskıya ve kaotik ortama rağmen çocukluklarını yaşamak için kendilerine küçük kaçış alanları yaratırlar. Bir yandan da burada neler döndüğünü anlamaya çalışır, korkmamak için birbirlerine sığınır, birbirlerine kol kanat gererler. Ergenliklerine girdiklerinde de bu durum değişmez, sadece daha bilinçli ve eleştirel bir bakış açısına sahiptirler artık.
BAŞKA BİR TÜRDE SAKLAMBAÇ
Filmin başında Ana, Paula ve Maria’nın saçları upuzundur ve onları bir süre bu şekilde izleriz. İlerleyen zamanlarda ismi İllüzyon olan bir kuaför salonunda Ana ve Paula’nın saçları kesilir. Saçları kesilirken ağlayan iki kıza anneleri ve diğer kadınlar saçlarının bitler yüzünden kesilmesi gerektiğini, böylesinin bitlerden temizlenmek için daha kolay olacağını söylerler. Ana’nın saçını kesen kadın “üzülme, saç dediğin uzar”der ama biliyoruzdur ki kızların saçlarının uzamasına izin verilmeyecektir. Kısacık saçlarıyla cinsiyetleri belli olmayacak, böylece kartelin dikkatini çekmemiş olacaklardır. Üç kızın içinden sadece Maria’nın saçları uzun kalır çünkü onun yarık dudağı vardır. Maria’nın bu özelliği dikkat çekmemesini sağlayacaktır. Maria 12-13 yaşlarına geldiğinde kasabaya gelen doktorlar dudağını ameliyat ederler. Maria’nın dış görünüş artık “normal” hale gelmiştir, dolayısıyla saç kestirme sırası bu sefer ondadır. Kızların cinsiyetini saklamak için yapılan bu illüzyonun ne kadar işe yarayacağı bilinmez ama hiçbir önlem almadan beklemekten iyidir.
Film boyunca tanık olduğumuz bu ölümcül saklambacın çocukların yaşayış biçimi haline gelmiş olduğunu izleriz film boyunca. Örneğin aslında masumane bir oyun olan saklambaç oyununu bile ölümü çağrıştıracak şekilde oynarlar. Ebeveynleri tarafından makyaj malzemelerinden uzak tutulan kızlar dudaklarını pancarla boyarlar. Ana’nın annesi Ana’nın dudaklarının rengini görünce ona kızar çünkü cinsiyetini öne çıkaracak hiçbir şey yapmaması gerekmektedir. Ana 12 -13 yaşlarına geldiğinde doğal olarak regl olur. Regl olduğunu gördüğündeki utancı ve annesine söylediğinde kızacağını düşünmesi Ana ve diğer kız çocuklarının içlerinde bulunduğu durumu çarpıcı bir şekilde özetler niteliktedir.
Ana, Paula ve Maria’nın sırf cinsiyetlerinden dolayı böyle zorluklara maruz kalmaları bize hiç de yabancı gelmez. Kadınlar kadınlıklarını saklayıp bu eril dünyada yer bulabilmek için eril bir görünüme mi bürünmeli? Her an her şey olabilir düşüncesiyle saklanacağı bir yeri hazır mı etmeli? Yoksa tüm bunlara gerek olmayan bir dünya mı inşa edilmeli?
TEKİNSİZ BİR KASABA
Bu kasabada erkekler de tamamen özgür değildir, fakat kendilerini saklama gereği duymazlar. Eril bir hakimiyet vardır ve onlar da bir şekilde bu hakimiyetin içinde piyon görevi görürler. Erkekler kartel için çalışmaya veya ailelerindeki kadınları ele vermeye zorlanırlar. Kartel için çalışmayan erkekler ise ailelerinden uzakta çalışmaya giderler. Erkek doğmanın hayatta kalmak açısından avantajlı olduğu bu bölgede kadınlar hayatta kalma mücadelesi vermektedir.
Film boyunca uluyan köpekler, zehirli yılanlar, akrepler görünür. Burası her yönüyle korkunç ve tekinsiz bir yerdir. Filmin başlarında zehirli bir yılanla karşılaşan Ana, Paula ve Maria zehrin ve şiddetin hakim olduğu bu kasabada sıkışmıştır. Yılanın zehri gibi karteller tarafından helikopterle püskürtülen zehirle de karşı karşıyadırlar. Her şeye rağmen onların kendi dünyalarında oynadıkları oyunları görmek, okulda derslerini dinledikleri esnadaki heyecanlarına şahit olmak karanlık gibi gözüken dünyanın içinde açılan küçük ama önemli bir delik gibidir. Kimi zaman bu delikten yayılan ışık azalır ama bir kez karanlıktan çıkılmıştır ve mutlaka bu çıkışın devamı gelecektir.
Esnaflar, doktorlar, öğretmenler kartel baskısı altında olan bu kasabada işlerini devam ettirebilmek için kartele para ödemek zorundadır. Çocukların öğretmenleri sık sık değişir çünkü öğretmenler bu kasabada yaşamaya devam etmekte zorlanırlar. Öğretmenler gider, her türlü bilinçlenmenin önü kesilmeye çalışılır ki bir ayaklanma olmasın, mutlak hakimiyet kartelde olsun. Tüm bu korku iklimine rağmen ayaklanmak isteyen insanlar vardır. Filmde herhangi bir somut hareket görmeyiz ama insanların, özellikle kadınların (çünkü bu baskıdan en çok etkilenen onlardır, varoluşlarına dair bir saldırı vardır) harekete geçme isteklerine tanık oluruz. İçinde bulundukları durumdan çıkmaya, ölüm korkusundan uzak bir hayat sürmeye ihtiyaçları vardır.
Okula gelen öğretmenlerden Leonardo, çocukların bakış açılarına eleştirel bir yön katmada önemli bir rol oynar. Filmin sonunda o da kasabada kalmaya dayanamaz ama çocuklara kazandırmış olduğu bakış açısı paha biçilemezdir. Öğretmen gözün anatomik yapısını anlattığı bir derste “Bazen görerek algıladıklarımız gerçek değildir. Sadece gözümüzle görmek yetmez.” der ve ne demek istediğini daha net anlatacak somut bir örnek verir. Sandalyesini alır, ayakları yukarı bakacak şekilde ters çevirir ve birinin buraya oturmasını ister. Bu şekilde bu sandalyeye nasıl oturulur ki? Sandalye bu şekilde kullanılmak için tasarlanmamıştır. Paula yerinden kalkar, sandalyeyi düzeltir ve oturur. Öğretmen şu sözleri söyler: “Bu kasabada baş aşağı olan birçok şey var. Ama Paula bir şeyi değiştirmeye cesaret etti.”
Meksika’nın tarihine baktığımızda bu “Yangın Gecesi”nin hikayesi bize çok da yabancı gelmez. Meksika’daki insan ticareti çeşitli yaş aralığından kadınların kaybolmasıyla baş gösterir. 2006 yılından 2017 yılına kadar süren ve 2017’de en yüksek rakamlara ulaşan bu kayıpların sayısının 2017 yılından sonra düşüş gösterdiği söyleniyor. Kadınların cinsel sömürü amacıyla kaçırıldığı bu ülkede 15-19 yaş aralığında genç kadınların kaçırılma oranının daha fazla olduğu belirtilmiş.
(https://www.eluniversal.com.mx/english/missing-women-mexican-female-teenagers-are-most-likely-disappear)
Kadınlar üzerindeki eril baskı ve şiddet Meksika, İran, Türkiye gibi ülkeler başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde yaş fark etmeksizin sürüyor. Evet, bu dünyada baş aşağı olan çok şey var ama biliyorum ki sandalyeyi düzeltmeye cesaret edebilecek insanlar da var.